Ham İnsan

Ham insan, özüyle buluşmamış, kabuğun içinde kalmış kişidir; onun hâli toprağa bırakılmış ama yağmurla yoğrulmamış, güneşin ışığını almamış tohum gibidir. Önüne çıkan her parıltıyı hakikat, her gölgeyi nur zanneder. Ayırt edici ölçü onda uyanmamıştır. Gözü görür, ama bakışı yüzeyde kalır; kulağı işitir, ama kalbine inmez; dili konuşur, ama hakikati dile getirmez.

Onun dünyası, oyalanmalarla doludur. Eğlenceler, şehvetler, geçici hazlar hayatının merkezidir. Oyalanmayı yaşam sanır. Oysa yaşam, özle temas etmektir. Özle temas etmeyen, vakit tüketir; vakit tüketmek, özün çürümesidir.

Ham insanın sözü boldur, ama özsüzdür. Kalbinden süzülmeyen söz, boşluğa dönüşür. Boşluğu hakikat sanır. Hakikati yaşamadan tekrarladığı her kelime, kalbin üstüne perde olur. Perde büyüdükçe ışık gizlenir.

Dostluğu menfaatle, sevgisi sahiplenmeyle, merhameti görünürlükle sınırlıdır. Sevgisi bağladığını boğar, dostluğu fayda biter bitmez tükenir, merhameti övülmek ister. Samimiyet bilmez; yüzeyde bağlar kurar, bağlar kırılınca kalbi daha da daralır.

En büyük kusuru, kendi ayıbını görmemesidir. Başkasının kusurunu büyütür, kendi kusurunu gizler. Gizlediği kusur kök salar, kalbin üstünü örter. Oysaki örtülü kalp hakikati taşıyamaz.

Ham insan başlangıçtır ama son değildir; kabuktur ama öz değildir; işarettir ama mânâ değildir. Çünkü ham insan ateşten kaçar. Ateşin yakıcı olduğunu sanır, oysa ateş pişmenin şartıdır. Ateşi göze almayan ışığı da göremez. Işıksız kalan kalp, yolunu kaybeder.

Onun huzuru dışarıya bağlıdır. Gürültü olmadığında huzurlu, fırtına çıktığında huzursuz olur. Oysa hakikî huzur içeridedir. İçte doğmayan huzur geçicidir. Geçici olana yaslanan kalıcı olanı yitirir. Oysa fırtınalarda bile kendisi gibi kalabilmelidir. Ama bunu bilmez.

Ham insan gölgesini reddeder. Kendi içindeki karanlığı yok sayar. Ama bilmez ki gölge yok edilmez, ona yapılabilecek şey, ilk önce onu tanımaktır, tanıyarak devam etmek, gereğini yapmaktır.

Onun ibadeti de yüzeydedir. Hareketi tekrar eder ama kalbi dönüşmez. Dönüşmeyen ibadet yalnızca bedensel harekettir. Bedensel hareketi hakikat sanan ise, özünü küçültür.

Ham insan, başkasının aynasında kendini arar. Oysa başkasının gözünde gördüğü yansıma eğridir. Eğri aynada kendini seyreden ise hakikatini kaybeder.

Yani kısacası ham insan ateşten kaçar, huzuru dışarıda arar, gölgesini inkâr eder, ibadeti yüzeyde bırakır, kendisiyle alakası olmayanların aynasında oyalanır.

Ham insan için bilgi bir süstür. Ezberler, tekrar eder, gösterir. Oysa bilgi özle birleşmedikçe yük olur. Bu boş yüktür. Ama böyle bir yük insanı olgunlaştırmaz; boş olsa da ham insanı ezer, ama o bilmez

Onun tövbesi de sadece dildedir. Söyler ama yönünü değiştirmez. İşin aslındaysa tövbe kalbin dönüşüdür. Dönüşmeyen kalp, tövbe ettiğini sansa da tövbesizdir.

Ham insan, sabrı beklemek sanar. Bekler ama içini dönüştürmez. Oysa sabır da dönüşmektir; dönüşmeyen sabır oyalanma olur. Oyalanma da hamlığı büyütür.

Onun için ölüm, korkulacak bir yokluktur. Ölümden kaçar, konuşmaktan sakınır. Ama kaçtıkça inkar ettiği o gölgesi ona aksi olarak büyür, hayatını karartır. Bu anlamda ölümden kaçan ise yaşamı da kaybeder.

Ham insan, başkasının yolunu tartar, kendi yolunu unutmuştur. Başkasını ölçer, kendini ölçmez. Ama kendini unutan yol alamaz.

Yani kısaca ham insan bilgiyi süs yapar, tövbeyi dile indirger, sabrı oyalanma sayar, ölümden kaçar, başkasını ölçerken kendini unutur.

Ham insan için sabır katlanmaktır. Dişini sıkar ama kalbini işlemez. Katlanmak ise sabır değildir. Sabır dönüşmektir. Dönüşmeyen sabır hamlığı sabitler.

Ham insan bilgiyi yeterli görür. Birkaç kelimeyle büyüdüğünü sanır. Oysa bilgi özle birleşmedikçe kemale ermez. Özsüz bilgi savurur, köksüz bırakır.

Ham insanın umudu da dışarıya, aslen alakasız olduğu dünyaya bağlıdır. Oradaki işaretler değişince umudu kırılır. Çünkü özden doğmayan umut kırılgandır.

Ham insan gölgesini görmez, görmek istemez. Ama gölgesini reddettikçe aykırı karanlığı büyür. O da bu karanlık büyüdükçe öze değil yaklaşmak, daha da uzaklaşır.

Onun ibadeti sayıya bağlıdır. Kaç kere yaptığına bakar. Oysa hakikat sayıyla ölçülmez. Kalbe inmeyen ibadet çok da olsa boştur.

Ham insan kusurunu itiraf etmez. Onun için itiraf küçülmek gibi görünür. Oysa itiraf arınmaktır. Arınmayan kalp hakikati taşımaz.

Onun zamanı ertelenmiş bir vakittir. Hep “yarın” der, “sonra” der. Oysa hakikat şimdiyle açılır. Şimdiyi kaybeden hakikati kaybeder.

Ham insan kendi kalbine bakmaz, başkasını düzeltmeye kalkar. Kendini unutup başkasını eğitmeye çalışan ise bir yerde kendi özünü kaybeder.

Ham insan kendi kalbinin sesinden korkar. Sessizlikte o sesi işiteceğini bilir. O yüzden gürültüye sığınır. Gürültüyle oyalanır, sessizlikten kaçar. Sessizliği işitmeyen ise hakikati de işitmez.

Ham insan için tevazu, küçülmek gibidir. Gururu zırh yapar. Oysa gurur zayıflığın kılıfıdır. Gururla büyüdüğünü sanır, aslında küçülür. Çünkü tevazu olmadan olgunluk olmaz.

Ham insan sorumluluğunu başkasına yükler. Kusurunu gizler, yükünü taşımak istemez. Oysa yük taşındıkça hafifler. Onun taşımadığı yük kalbini ağırlaştırır, bilmez.

Onun zamanı sınırsız gibi görünür. “Yarın var” der, “çok vakit var” der. Oysa her nefeste sermaye tükenir. Zamanını erteleyen emaneti de kaybeder.

Ham insan, acıyı düşman sayar. Kaçtıkça acı büyür. Acı büyüdükçe kalbi daralır. Oysa acı, özün ateşidir. Ateşi reddeden ışığını göremez.

Yani ham insan sessizlikten, tevazudan, sorumluluktan, zamandan ve acıdan kaçtığı için özünü karartır.

Ham insan sürekli savunmadadır. Her sözden alınır, her bakışı tehdit sayar. Savunmaya geçtikçe kalbi daralır. Daralan kalp hakikati taşımaz.

Onun hakikati işine gelenle sınırlıdır. Ağır olanı reddeder. Ama hakikati seçerek alan, hakikati kaybeder. Hakikat bütündür; parçalanamaz.

Ham insan susuzluğunu gölgeyle gidermeye çalışır. Gölgenin serinliğini su sanır. Oysa dudakları hep kurumaktadır. Susuzluğu özle giderilir. Özle temas etmeyen, susuz kalır.

Ham insan kalabalığı güç sanır. Kalabalıkla yürür, kalabalıkla konuşur. Oysa hakikat azların yoludur. Kalabalığa sığınan özünü bulamaz.

Yani ham insan savunmada kalarak, hakikati parçalayarak, gölgeyi su sanarak, kalabalığa yaslanarak ve ölçüsüz duygularla ham kalır.

Ham insan, kendi içindeki boşluğu oyalanmalarla kapatmaya çalışır. Eğlence, şöhret, mal ve kalabalıkla kendini avutmak ister. Oysa kapatılması istenen o boşluklar özle temas etmeden kapanmaz. Oyalanmayla olmaz. Oyalanmayı hayat sayan özünü kaybeder.

Onun için hakikat kulağa hoş gelen kelimelerden ibarettir. O kelimeleri tekrar eder, ama kalbine indirmez. Ama kalbe inmeyen söz hakikat olarak taşınmaz. Bu asöz aslında yalnızca gürültüdür. Gürültüyle yaşayan ise sessizliği işitmez.

Ham insan, kendi kusurunu kabullenmez. Kusurunu gizler, başkasınınkini büyütür. Gizlenen kusur kökleşir. Kök salan kusur kalbi perdeler.

Onun için övgü, ekmek gibidir. Övülmedikçe küçülür, övüldükçe büyür. Oysa hakikat övgüye bağlı değildir. Övgüyle var olan, övgüsüz yok olur.

Ham insan, kudreti kendinde sanır. Oysa kudret özdedir. Özle bağ kurmayanın kudreti gölgedir. Gölge kaybolunca kudret de yok olur.

Onun ibadeti şekildedir. Tekrar eder, ama kalbi dönüşmez. Kalbi dönmeyen ibadet boş harekettir. Boş hareket özsüzdür. Özsüz hareket, hamlığı artırır.

Ham insan kusurunu gizleyerek, övgüye bağlanarak, kudreti kendinde sayarak, ibadeti şekle indirerek ve ölümden kaçarak özünü kapatır Ham insan için huzur dışarıda aranır. Gürültü bitince huzur bulur. Oysa huzur içeriden doğar. İç huzuru olmayan, dışarıdaki sessizlikte de huzursuzdur.

Ham insan kendi yolculuğunu kısa sanır. Birkaç adım atınca vardığını düşünür. Oysa yol uzundur. Uzunluğu göze almayan menzile varmaz.

Ham insan başkasının gözüyle yaşar. Başkasının bakışında kendini arar. Oysa hakikat, başkasının gözünde değil, kendi özündedir, kendi özünün gözünde.

Ham insan, yükünü taşımak yerine gizler. Hırsını, kinini, öfkesini sırtında taşır ama bırakmaz. Bırakmadığı yük onu ağırlaştırır. Ağırlaşan ise yürüyemez.

Ham insan için özgürlük bazen sanki sınır tanımamaktır. Oysa özgürlük nefsin zincirini kırmaktır. Zincirini süs gibi taşıyan ise özgür değildir.

Ham insan başkasının ışığını ödünç alır. Kendi ışığını büyütmez. Ödünç ışık söner, geriye karanlık kalır. Kendi ışığını yakmayanise karanlıkta kalır.

Ham insan ölümü unutur. Onu hatırlamak istemez. Kaçtıkça gölgesi büyür. Ama ölümü kabul etmeyen, yaşamı da anlamaz.

Ham insan için hakikat seçicidir. İşine geleni alır, ağır geleni bırakır. Ama söyledik, hakikat bütündür, parçalanmaz. Parçalayan hakikati kaybeder.

Ham insan, kendi içindeki suskunluktan kaçar. Sessizlik ona ağır gelir. O yüzden konuşur, gürültüyle kendini unutur. Oysa hakikat sessizlikte açılır.

Onun için iyilik alışveriştir. Verirken karşılık bekler. Oysa hakikî iyilik karşılıksızdır. Karşılık bekleyen özsüzdür. Özsüz iyilik gösteridir.

Ham insan acısını bastırır. Eğlenceyle, kalabalıkla unutur. Unuttuğunu sanır. Oysa acı bastırıldıkça büyür. Böyle büyüyen acı kalbi karartır.

Ham insan dostluğunu menfaate bağlar. Menfaat bittiğinde dostluğu da biter. Oysa hakikî dostluk özden özedir. Özsüz dostluk geçicidir.

Ham insan, kendi kalbine inmeyi bilmez. Kalbini yalnızca duyguların dar iniş çıkışlarıyla tanır. Oysa kalp hakikatin mahzenidir. Mahzene direkt inmeyen hazineyi göremez.

Ham insan için hakikat kolay olmalıdır. Zorluk görünce geri döner. Oysa hakikat ateşten geçerek gelir. Ateşten geçerek kelen zor olur.

Ham insan işaretleri küçümser. Küçük uyarıları görmez. Oysa hakikat çoğu kez küçük işaretle kapı aralar. Küçüğü küçümseyen büyüğe varmaz.

Ham insan acıyı ceza görür. Kaçar, fakat kaçtıkça acı büyür. Oysa acı arınmadır. Acıyı tanımayan olgunluğa ermez.

Ham insan umudunu dışa bağlar. Başkasının sözüyle coşar, bakışıyla çöker. ama özden doğmayan umut kırılır. Böyle kırılan umut kalbi yorar.

Ham insan, başkasını tartar ama kendini ölçmez. Ayarsız terazisiyle hüküm verir. ama yanlış ölçü, hakikati göstermez.

Ham insan kendini olmuş sanır. “Ben vardım” der. Oysa olgunluk iddiasızdır. “Oldum” diyen en ham hâlindedir.

Ham insan ibadeti alışkanlık yapar. Alışkanlık kalbe inmez. Kalbe inmeyen ibadet boştur. Boş ibadet hamlığı artırır.

Ham insan surete bağlanır. Dış görünüşünü büyütür. Oysa sadece suret geçicidir. Sadece sureti hakikat sanan, özünü kaybeder.

Ham insan, sözünü süsler. Süsle parlamak ister. Oysa söz özle birleşmedikçe o süs gürültüdür. Bu gürültü hakikati örter.

Ham insan, başkasının kusurunu büyütür, kendi kusurunu gizler. Oysa gizlenen kusur kökleşir. Kök salan kusur kalbi karartır.

Ham insan, kendi içindeki sesi işitmekten kaçar. Çünkü o ses, onun gerçek hâlini açığa çıkarır. Kaçtığı için dışarıdaki gürültülere sarılır. Gürültüyle kendini unutur, fakat unutmak çözüm değildir. Unutulan gerçek büyür, kalbi daraltır. Kaçtığı ses, en sonunda daha yüksek perdeden karşısına çıkar.

Ham insan için tevazu zayıflıktır. Eğilmeyi küçülmek sayar. Oysa tevazu, hakikatin ölçüsüdür. Gururla kendini büyütmeye kalkar, gururla küçülür. Eğilmeyi bilmeyen kırılır; kırılan, kendi hamlığını daha da derinleştirir.

Ham insan, kendi yükünü taşımak istemez. Başarısızlığını sadece koşullara, kusurunu sadece insanlara, eksikliğini sadece kadere yükler. Böylece kendini temize çıkarır. Oysa yük ancak taşındığında hafifler bilmez Ve taşınmaya yük, kalbin üstüne daha ağır iner.

Ham insan zamanı sınırsız sanır. “Yarın var” der, “sonra yaparım” der. Oysa zaman her nefeste tükenmektedir. Zamanı erteleyen, emaneti de kaybeder. Kaybolan emanet, kalbin üstünde mühür olur.

Ham insan, kendi sözünü ölçmez. Dili hızlıdır, kalbi yavaştır. Kalpten süzülmeyen söz, yaralar açar. Yaraları görmezden gelir. Oysa söz bir tohum gibidir; ekildiğinde ya diken çıkarır ya gül. Ham insan dikenlerini görmez, gül sanır.

Ham insan için hırs, güç kaynağıdır. Daha çok mal, daha çok şöhret, daha çok makam ister. Hırsla büyüdüğünü sanır. Oysa hırs, içini kemiren bir kurt gibidir. Kemirilen öz zayıflar. Zayıflığını fark etmeyen, kendini güçlü sanır. Oysa hırs ancak azim olduğunda erdemdir.

Ham insan, başkasını inciterek kendi yarasını unutur. Başkasına acı verince acısını azalttığını sanır. Oysa başkasını incitmek, kendi yarasını büyümeye bırakmaktır. Böyle büyüyen yara da kalbi yorar, kendine eder.

Ham insan, kendi gururunu güç sayar. Gururla kendini koruduğunu sanır. Oysa gurur, insanın en zayıf perdesidir. Gurura yaslanan kalp, hakikati göremez.

Ham insan aklını mutlak görür. Başkasının sözünü küçümser, kendini ölçü sayar. Oysa akıl özle birleşmeyince zaten eksiktir. Eksik akılla yürüyen bir yere varamaz.

Ham insan kalabalıkla büyür. Yalnız kalmaktan korkar. Oysa hakikat yalnızlıkta açılır. Kalabalıkla oyalanan, kendi özünü bulamaz.

Ham insan, nasihati işitir ama kalbine indirmez. Kulağında yankılanır, dilinde tekrar edilir. Ama kalbine inmediği için fayda vermez. Faydasız söz de kalbin üstünde perde olur.

Ham insan niyetini sorgulamaz. Niyeti bulanık, işinin görünüşü parlaktır. Oysa bulanık niyetle yapılan iş, hakikati taşımaz.

Ham insan suskunluğu taşıyamaz. Susunca kendi içinin sesini işitecektir. O yüzden çok konuşur, oyalanır. Ama çok söz, hakikatin üstünü örter.

Ham insan hayatı da yarış sanır. Birini geçmek için koşar. Oysa hakikat yarışta değil, yolculuktadır. Yarış başkasına karşıdır, yolculuk kendinedir.

Ham insan ışığını ödünç alır. Başkasının ışığıyla yürür. O ışık sönünce karanlıkta kalır. Ama kendi ışığını yakmayan karanlıktan kurtulamaz.

Ham insan, kendi kalbine dokunmaz; hep başkasının kalbini tartışır. Kendini unutur, dışarıya yönelir. Oysa hakikat içeridedir. İçini görmeyen dışarıda da bulamaz.

Ham insan nimetleri yanlış tanır. Elindeki mala nimet der, içindeki emaneti unutur. İçindeki nimeti görmeyen, dışındakini de doğru kullanamaz. Dışarıya bağlanan nimet geçicidir; geçici olanla oyalanan kalıcı olana varamaz.

Ham insan korkusunu gizler. Cesaret maskesi takar. Oysa cesaret, korkunun inkârı değil, kabulüdür. Korkusunu kabul etmeyen, onun zincirine bağlanır. Zincirli kalp özgürlüğü bilmez.

Ham insan doymak bilmez. Hep daha çok ister: daha çok mal, daha çok övgü, daha çok haz. Fazlalıkla beslendiğini sanır. Oysa açlığını bastırmak için fazlaya sarıldıkça daha çok aç kalır. Açlığını görmeyen, özünü besleyemez.

Ham insan, işaretleri küçümser. Küçük bir söz, küçük bir bakış onun için sıradandır. Oysa hakikat, küçük işaretlerle kapıyı aralar. Küçüğü küçümseyen büyüğe varamaz.

Ham insan nimeti yanlış tanır. Elindeki mala nimet der, içindeki emaneti unutmuştur. İçteki nimeti görmeyen dıştakini de doğru kullanamaz. Ham insan zamanını heder eder. Vakit öldürür, sonra da öldürdüğünü yaşam sanır. Zamanını tüketen özünü de tüketir.

Ham insan hakikati uzak diyarlarda arar. Oysa hakikat en yakında, kendi kalbindedir. Kendi kalbinde aramayan uzaklarda bulamaz.

Ham insan, özünü tanımamış, emaneti açmamış, gölgesini reddetmiş, acıdan kaçmış, kolaylığa sığınmış, övgüyle beslenmiş, menfaatle bağ kurmuş, kalabalıkla oyalanmış kişidir. O, her şeyi dışarıda arar, içini unutur. Oysa hakikat içeridedir. İçini bilmeyen, dışarıda da bulamaz, bulamayacaktır.

Ahmet Turan Esin